Rüya Tabirleri
Rüya Tabirleri
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Mustafa Necati Bursalı
RÜYA HAKKINDA HADİSLER
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ederler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular ki:
- Nübüvvetten sonra baki kalacak ancak mübeşşirattır."
Sahabiler sordular:
- Mübeşşirat nedir, ey Allah'ın Resulü?
Buyurdular ki:
"- Salih rüyadır,"
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'den: Nebiyy-i Zîşan efendimiz buyurdular:
"- Sizden biriniz hoşuna gidecek bir rüya görürse bu rüya Allah’tandır. Onun için Allah Teâlâ'ya hamd etsin ve onu söylesin,"
Yine Kâinatın Nuru ve Allah'ın Sevgilisi buyuruyorlar:
"- Beni rüyada gören kimse, uyanık iken de görecektir veya görmüş gibidir. Zira şeytan benim suretime giremez,"
Müslim'in diğer bir rivayetinde Allah'ın Aziz Peygamberinin şöyle dediği nakledilir:
"- Sizden hanginiz en doğru sözlü ise onun rüyası da en doğrudur,"
O halde rüyalarımızın gerçekleşmesini istiyorsak, doğru sözlü olmalıyız. Günahtan, haramdan, yalan ve gıybetten ve yüce dinimizin men ettiği şeylerden uzak durmalıyız. Kişi salih olursa, rüyas ı da salih olur. Kişi Rabbi kerimine kulluk eder, Rabbini severse, Rabbi de onu ilâhî müjdelerle rızıklandırır.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
ÖNSÖZ
Şüphesiz sözlerin en güzeli ve hayırlısı ve en doğrusu Allah Teâlanın kelamıdır. O
Allah'a yaratıklar ının sayıs ınca hamd ederim ki, bizi yokluktan varl ık âlemine getirdi, bize göz, gönül, akıl ve iç şuur verdi. Benzeri, ortağı olmayan ve misli bulunmayan Allah 'ı tesbih ederim.
O'nun yardımı olmadıkça, el ne yapar, kalem ne yazar? O, kereminin selini benim bostanıma akıtmasaydı, ben bir kelime söylemeye bile kadir olamazdım. Ona tekrar tekrar hamd ederim.
Salât ve selâm, sevgi ve ihtiram, Nebiler Sultanı, âlemin Rahmeti, Mahşer Meclisinin Seyyidi, Arap ve Acemin medar-ı iftiharı Cenâb-ı Muhammed üzerine olsun. Yine salât ve selâm, O'nun âl ve ashabı üzerine.
O ki, onun gelişi rüyalarla müjdelendi. O ki, âlem onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. O, Rabbinden aldığı vahiyle bize bilmediğimizi ö ğretti. O ki, onun zâtının güneşine pervane olan ulular âleme birer rahmet nişanı gibi indiler.
O büyükler, o velîler, o gönlü duru ve yüzü ak ermişler, hayatımızı süsledikleri gibi, rüyalarımızı da gerçek manâsıyla bize beyan etmişlerdir.
Rüya vardır, korkunç gibi durur, fakat onun arkasındaki mânâ müjdedir. Rüya vardır, hoş ve güzel görünür, ama sonu güzel olmayabilir. Bütün bunları anlamak feraset işi, ilim işi, irfan ve şuur işidir.
Hayatta ne rüya görmek, ne de rüya görmemek kimsenin kendi elinde de değildir. Hiç kimse ben rüya görmüyorum diyemez. Zaten rüyayı insan istese de göremez, insana rüyayı bir gösteren, bir hazırlayan vardır.
Nas ıl ki hayatımız ı bir haz ırlayan, bir yaratan var. Çok kere insan bir şeyi ister, fakat ona eremez. Çok defa da arzu etmediği bir şey vücuda gelir. Eğer herkesin istediği olsaydı, zâlimler tahtlarından inip kara toprağa girerler miydi? O kadar güzelliğiyle beraber Hazreti Yusuf da köle olarak satılmaz, zindanlara düşmezdi. Bütün bunları bilmek, düşünmek gerekir.
Evet; herkes rüya görür. Ne var ki, her insanın gördüğü rüya gerçek olmaz. Zaten rüyalar gerçek olsaydı, âlem bir başka âlem olurdu.
Gerçek ve sâdık rüyalar Peygamberlere mahsus olan rüyalard ır. Peygamberlerin rüya âleminde gördükleri gün gibi aşikâr olur ve aynen zuhur eder.
Bir de velîlerin ve salih kimselerin gördükleri rüyalar hedefinden şaşmaz. Ama bu rüyaları da tâbir edecek kişiler ehil olmalıdır.
Bir gün bir adam, îbn-i Sîrîn Hazretlerinin huzuruna geldi ve;
-Ben, dedi, rüyamda bir kuşun mescidden güzel bir taş alıp gittiğini gördüm!
İbn-i Sîrîn (rh.a.) şu karşılığı verdi:
- O halde Hasan-ı Basrî Hazretleri vefat etti.
Gerçekten o gün Hasan-ı Basrî Hazretlerinin vefat ettiği görüldü.
Rüyayı gören kadar, tâbir eden de mühimdir. Her rüya, mutlaka gerçek olacak diye bir şey de yok. Rüyanın gerçeğe ayna tutması, rüya sahibinin iman ve ameline, sıdk ve ihlâsına bağlıdır.
Rüya tâbir ederken de şahıs ve zamanı hesaba katmak lâzımdır. Şahıs, zaman ve hal gözetilmeden rüyayı tâbir etmek yanıltıcı olabilir.
İnsandaki günah ve kusurlar, yüce menzillere ula şmaya mani olduğu gibi, rüyalara da tesir eder. Günahkâr bir kimsenin gördüğü rüya çok kerre çıkmaz. Bir de bu günün insanının hâlini düşününüz.
Gün boyu binbir türlü hâdiselerle haşir neşir olan insanın gece olunca berrak rüyalar görmesi imkânsızdır. Onun gördükleri, gündüz boğuşup durduğu işlerin gece ruhuna aksetmesidir.
Hem hayatımız hem de rüyamız için haramlardan uzak kalmak, ibadetlere devamlı olmak ve Kur'ân ikliminde yaşamak lâzımdır.
Bataklıkta can bülbülü dem çekmediği gibi, günah karanlığına boğulan kalblerde de hikmet ve marifet olmaz. Ve cahilin canı ilâhî zevkten, ilâhî neşeden nasip alamaz.
Hele rüyadan hiçbir pırıltı onun dünyasına aksetmez.
Buna mukabil sâlih bir mümine, pak ve duru bir gönül sahibine, hakikat ehline, arif ve velîlere rüya ile nice hayâl edilmez işler anlatılmıştır. Onların rüyası "Düş" olmaktan
çıkıp gerçeğe kapı açmıştır. Bunun âlemde nice misalleri vardır.
İnsan çok kerre rüyaların d ış görünüşüne bakar, hüküm verir. Bilmez ki o rüyanın içinde ne hikmetler, ne sırlar gizlidir.
Meselâ, şu rüyanın dış görünüşü insanın tüylerini ürpertecek kadar dehşetli. Fakat mânâsı o nisbette güzel ve sevindirici. Ne var ki, bu rüyayı anlamak herkese nasip değildir.
imam Nablûsî demiştir ki:
- Bir kimsenin rüyada Kur'ân-ı Kerim sahifesi üzerine sidik ettiğini görmesi, hafız olacak bir çocuğunun dünyaya gelmesine delâlet eder.
Ve yine rüyada cami mihrabına sidik ettiğini görmek, rüya sahibinin oğullarının imam olmalarına delâlet eder.
Görüldüğü gibi, dış yüzüyle bu iki rüya fena ve kötü, hatta insanı ürperten cinsten.
Ama işaret ettiği mânâ ne kadar hoş ve güzel.
Nasıl görülürse görülsün, rüyalar kötüye yorumlanmamalıdır. Çünkü, çoğu zaman rüya, yorumuna göre çıkar. Ve düşler herkese de anlatılmamalı. Ehli bulununca söylenmelidir.
***
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Sen ölüp dirilmeye hiç inanmazsın ama,
Peki ne diyeceksin, ey adam, bu rüyama?
Rüyalar dahi ruhumuzun varlığına bir delildir. Ve öteler âlemine de bir hüccettir. Kâinatın nuru ve Allah'ın şerefli Resulü -selâm üzerine olsun-buyuruyorlar ki:
"- Mümin bir kulun müjdesi, sâlih rüyalardır. "(1)
Nihayetsiz kudret sahibi ve Din gününün Mâliki olan Allah Teâlâ diledi ği mümin kulunu böyle bir rüya ile müjdeler. Rüya, bir hayâl neticesi olmaksız ın uyku âleminde ruha münkeşif olan ve hayırlı bir hadisenin zuhur edeceğini işareten gösteren ve ger-
çeğe ayna tutan bir hâldir.
"Düş" deyip geçiyoruz. Öyle ama, bu düşlerin dizginini bir tutan vardır. Ve o dilediğine dilediğini verir.
Yine Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar:
"- Uyku hâlinde görülen rüyaların en gerçeği, seher vaktinde görülenidir. "(2)
Merhum Ö.Nasuhi Bilmen hocamız bu hadis-i şerifin izahında şöyle demişlerdir:
"- Malum olduğu üzere rüya, uyku esnasında görülen şeylerdir ki, bunlara lisanımızda 'Düş" denilir. Rüya, ruhun uyku halinde iltihak ettiği gayb âleminden bazı hakikatlere
ıttılâı suretiyle husule gelir.
Mamafih rüyalar iki k ısma ayrılır: Biri sâdık rüyalardır ki, ruhun melekût âlemine ittisâliyle husule gelen bazı hakikatlerdir.
Diğeri de kâzib (yalan) rüyalardır ki, uyanıklık esnasındaki kuruntulardan ve mizacın bozukluğundan ve bazı şeytanî ilkaattan neşet eden asılsız rüyalardır.
(1)500 Hadis, Ö. Nasuhi Bilmen, s. 90. (2)500 Hadis, Ö. Nasuhi Bilmen, s. 8.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Rüyaların en sâdıkı ise seher vaktinde görülenidir. Çünkü seher vakitleri en lâtif, en nurânî bir zamandır. Seher vaktinde sabah namazı için bir kısım melekler yeryüzüne inmeye başlarlar. O anda gecenin zulmeti zail olup gündüzün nûraniyeti yüz göster-meye başlamış bulunur.
İşte bu gibi sebeplerden dolayıdır ki, seher vaktindeki rüyalar, geceleyin ve gündüzün görülen rüyalardan daha sâdık, daha kuvvetlidir.
Sâdık rüyalardan bir kısmı pek vazıh bulunur. Tevile, tâbire muhtaç olmaz (yani görüldüğü gibi meydana çıkıverir).
Bir kısmı da temsilât kabilinden olup, tevil ve tâbire muhtaç bulunur. Cihan güzeli Hazreti Yusuf (a.s.)'ın onbir yıldız ile güneş ve ayın kendisi için secde ettiklerini rüyasında görmüş olduğu gibi.
Birçok rüyaların bilâhare görüldüğü gibi veya ona benzer bir surette zuhura gelmesi ruhun varlığına ve başka bir âlemin mevcudiyetine pek açık bir delildir."
Evet:
isterse sen inanma, uykuda görüyorum, Bulutların üstünde bir saray örüyorum!
***
Hazret-i Yusuf (a.s.)'un rüyasını Kur'ân-ı Kerim bize haber vermektedir. Şöyle ki:
"- Hani bir zamanlar Yusuf babasına, "Babacığım! Ben, rüyamda onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki bana secde ediyorlar!" demişti. "(3)
İnsan bazan rüyayı kendi hakkında, bazı kere de bir başkası hakkında görebilir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Peygamberlerin rüyası gün misâli zahir olur. Velî ve sâlihlerin rüyası da zamanı gelince zuhur eder.
Burada buna bir misâl verelim: Hicrî 158 tarihinde hilâfet makamına geçen El-Mehdî, geçmişlerin yapt ıkları zulüm ve haksızlıkları önlemek emelindeydi ve bunun için de gayret kanadını açmıştı. Öyle ki, tatbik ettiği güzel ve âdil idaresiyle bütün maz-lumların ümit ışığı olmuştu.
Öyleydi ama, yine de zindanlarda mazlum ve masumlar bulunmaktayd ı. Elbet bunlar ın hepsinden tek tek malumatı yoktu. Kim hangi zindanda ne çileler çekiyor henüz bilmiyordu. Bu zindan derdi çeken mazlumlardan biri de Nebiler Nebisinin neslindendi. Yani Seyyidlerdendi.
Zindanın rutubet kokan hücrelerinde gönlünü Rabbinin dergâhına açmış, hâlini ona arz etmişti. Çünkü ondan başka kendisine imdad edecek kimse yoktu.
(3) Yusuf Sûresi, 4.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Halife bir gece yumuşak yatağına gömülüp yattı. Ve az sonra dehşetle bir çığlık attı.
Çünkü korkunç bir rüya görmüştü. Ona ihtar ediliyordu. O da gözünü açar açmaz kapıcısını çağırdı ve dedi:
- Koşarak hapishaneye git ve doğu köşesindeki hücrede yatan bir genç vardır, hemen onu çıkar, isterse buraya getir: İste mezse kendi hâline bırak, dilediği gibi hareket etsin...
Halifenin adamı nefes nefese sarayın zindanına koştu ve halifenin emrini bildirdi.
Derhal genç adamı buldular ve dediler: - Haydi dışarı!
Genç, bir besmele çekip kendisini kapı dışarı attı ve Rabbine hamdetti:
- Ey delikanlı, dediler, şunu bil ki halifenin emriyle çıkıyorsun, istersen seni onun huzuruna götürelim.
Genç adamın dudakları bir yay gibi gerildi ve dedi:
- Ben halifenin huzuruna çıkmak istemiyorum. Ona minnetim de yoktur. Eğer halifeye kalsaydı ben daha nice zaman zindan derdi çekecektim. Ben büyük dedeme teşekkür ederim. Bundan böyle de ömrüm oldukça O'na hep salavat getireceğim. Bana çıkış yolunu gösteren, bana bu duayı öğreten de O'dur.
Sordular:
-Seni çıkaran halife değil mi ? Emri o verdi bize.
Genç tatlı bir tebessümle güldü:
- Aslında halife emir vermedi, verdirdiler!
O da ne demek?
Demem şu ki: Ben bu zindanda haksız yere bekletiliyordum. Her gece gözyaşları içinde Resûl-i Ekrem efendimiz üzerine salavat okuyor, benim bu belâlı yerden kurtulmam için şefaat etmesini istiyordum. O Sultan Nebi, bir gece rüyamda bana göründü: "Mahzun olma, şu duayı oku ve kurtul."buyurdu. Ben de o duayı okuyarak başımı yastığa koyuyor ve yatıyordum. İşte o duanın bereketiyle halife beni bıraktı.
Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh. Peki o dua nasıldı?
Dua şöyle idi: "Ey en gizli yalvarmaları duyan, ey her şeye gücü yeten, ey ölüleri dirilten, dirileri de öldüren, cansız kemiklere et giydirip, onlara hayat bahşeden
Allahım! Resulün Hazret-i Muhammed'e sayısız salât-ü selâm olsun. Onun hürmetine bana bir çıkış yolu ihsan et, bir çare vücuda getir. Çünkü sen her türlü çareyi bilirsin, benim ise elimden hiçbir şey gelmez."
Ey genç adam! Duan da mübarek, sen de mübareksin. Sana müjde olsun!
İşte, bu duadan sonra gelip beni çıkardınız. Nasıl, çıkaran halife mi, yoksa Cenâb-ı Kibriya mı?
Bunun üzerine halifenin adamı saraya döndü ve huzura çıktı:
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
- Ey müminlerin emiri, dedi, o genç, beni halife bırakmadı, bıraktırdılar, diyor ve bu sebeple huzurunuza gelmiyor.
Halife Mehdi gözlerini yükseklere dikip mırıldandı:
Beli, doğru söyler o genç. Rüyamda elinde kocaman bir balyoz bulunan bir genç başıma dikildi ve balyozu kaldırıp haykırdı:
Ey Mehdi! Davran! Ya hapishanede bekleyen o mazlum genci hemen salıverirsin, yahut da kaldırdığım bu balyoz beynini yere döker ve seni kara toprağa indirir.
işte az daha geç kalsaydım beynim paramparça oluverecekti.
***
Görüldüğü gibi bu bir rüya, ama ihtar edici ve kurtuluşa götürücü bir rüya.
Merhum Akif ne güzel söyler:
”Bu âlem şöyle bir rüya imiş, yahut muvakkatmiş, Onu ukbâda anlarsın, ne müthiş bir hakikatmiş!"
Rüyada insana azap ve müjde vâki olduğu gibi, ahirette de müjde ve azap vardır.
Artık ben görmediğim bir âleme inanmam demek abestir. Çünkü yumuşak yatağında yattığ ın halde kâh azap, kâh müjde, kâh sevinç, kâh üzüntü seni buluyor. O halde ölüm de seni bulacak ve Allah Teâlâ senin hesabını görecektir.
İnsan rüyayı sadece kendi hakkında da görmez. Çok kere başkaları için de rüya görülebilir. Rüya, insanın çoluk çocuğu, ana babası, akrabaları, kardeşleri, dostu, meslekdaşı, zevcesi ve hemşehrileri gibi başka başka kimseler için zuhur edebilir.
Buna misâl şudur:
Bir gece küfrün başı Ebu Cehil rüyasında İ slâm dinine girip Allah'ın Resulüne biat ettiğini gördü. Bu rüya, onun kendi hakkında değil, oğlu hakk ında tecelli etti; Hazret-i İkrime İslâm'a can atarak ebedî saadetin burcuna kondu ve dünyadan şehid olarak ayrıldı.
Hazret-i İbrahim (a.s.) efendimiz de rüyada göz nuru oğlunu kurban ettiğini gördü ve bunu ona açıkça ifade ederek:
"- Yavrucuğum, dedi, ben rüyamda seni kestiğimi görüyorum. Artık bak, sen ne diyeceksin?"(4)
Allah Teâlâ'nın yüzünü keremlendirdiği o güzel çocuk derhal babasının emrine baş kesti ve teslimiyet âbidesi olarak insanlığa bir nümûne-i imtisal oldu.
İnsanoğlu çok defa rüyaların billur saraylarında yaşar. Kâh bir ülkeye şah olur, kâh padişah olur, kâh tahtından kara toprağa düşer. Kâh bir nazlı dilberin elinden bade içer. Kâh gökte bulutların üstünde mekân tutar, kâh yerin tâ dibine batar. Bütün bunlar bir anlık uyku hâlinde olup biter. En uzun rüyalar bile üç dört dakikayı geçmez. Fakat bu kısa zaman diliminde insana nice bin gaipler gösterilebilir ve nice gizli haller aşikâr olur.
(4) Saffât Sûresi, 102.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Hiç kimse ben istediğim zaman rüya görür, istediğim zaman görmem ve ben dilediğimi görürüm de diyemez. Çünkü rüyanın mahiyeti henüz keşfedilmemiştir ve Ruh, Rabbin emrindedir. Allahu Teâlâ dilemeyince kim ne yapabilir ki?
Rüyalar ve insanlar için çok sözler söylenmiştir. Ne var ki, rüyaların gerçek olanı da, sadece hayâl âleminde kalanı da vardır. Ve çok kere de insanlar gördükleri rüyaları unuturlar. Evvelce de ifade ettiğimiz gibi gerçek rüyalar peygamberlerin, velîlerin, sâlih kimselerin rüyalarıdır.
Keremi sonsuz Rabbimiz dilediği kuluna rüya âleminde bazı s ırları ve gaipleri bildirmeye de kadirdir. Ve gaybın anahtarı onun kudret elindedir. O bildirmedikçe de hiç kimse gaybı bilmez.
Tarihte hakikat olmuş çok rüyalar vardır, ama ille de rüya ile amel etmek diye bir mecburiyet yoktur.
Şimdi bir iki örnek verelim:
Sahabîlerden Abdullah İbn-i Abbas (r.a.), bir gün uykudan yüzü sapsarı olarak kalktı ve şöyle dedi:
"- İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn. (Biz Allah'ın kuluyuz ve -ahirette- ona döneceğiz) ". Yanında bulunan arkadaşları hayret edip sordular:
-Ey Abdullah! Ne var, ne oluyor? Niçin böyle kederlendin?
Gül güzlü güzide sahabi çırpına çırpına:
Vallahi, dedi, bugün Hazret-i Hüseyin ve arkadaşlarını öldürecekler.
Aman, dediler, bunu nereden çıkardın, ey iyiler iyisi?
O sözlerine şöyle devam etti:
Rüyamda Nebiyy-i Zîşan efendimizi gördüm. Çok müteessirdi. Ellerinde içi kan dolu bir şişe vardı. Hâlâ yerden kan topluyordu. Bana bakarak:
Ey Abdullah, buyurdu, biliyor musun, ümmetim benden sonra neler yaptı?
Hayır, ey Allah 'in Resulü, bilmiyorum!
Bugün torunum Hüseyin'i ve arkadaşlarını öldürdüler. Bu, onun kanıdır. Ben bu kanı aldım, yüce Rabbime götürüyorum!
Abdullah (r.a.), hem bu rüyayı anlatıyor, hem de gözyaşlarının selinde sanki boğuluyordu, gözlerinden boşalan yaşlara mani olamamıştı ve durmadan hıçkırıyordu:
- Bu rüyaya göre vallahi bugün onu şehit edecekler!
Herkes dehşet ve hayretin çengelinde titremekteydi:.
- Hayır, ya Abdullah, diyorlardı, bu bir rüya, bunun tâbire, tevile ihtiyacı vardır. Yüce
Allah rüyanı hayra tebdil eylesin.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Hazret-i Abdullah İbn-i Abbas, yaşlı gözlerini arkadaşlarına dikerek tane tane konuştu ve dedi:
- Ey iyi insanlar! Vallahi, Resulullah'ın görüldüğü rüyanın tâbire ve tevile ihtiyacı yoktur. Onun görüldüğü rüya gün gibi zahir olur. Vah başımıza gelenlere!
O güzide sahabinin arkadaşları o günün tarihini hafızalarında tuttular. O gün Hicretin 62. senesi, Muharrem'in 10'u ve günlerden Cuma idi.
Bulundukları yere ancak 25 gün sonra haber ulaşabildi. Hazret-i Abdullah'ın rüyayı gördüğü gün gerçekten de Hazret-i Hüseyin (r.a.) ve 72 arkadaşı, bir damla suya hasret bırakılarak Kerbelâ çölünde şehid edilmişlerdi. Bu rüya da böylece acı bir şe-kilde gerçekleşmiş oluyordu.
Gönlü Cenâb-ı Hakk'ın kerem güneşiyle pırıldayan o büyük sahabinin rüyası gün gibi zahir olmuştu. Çünkü rüyada Nebiler Sultanını görmüşlerdi. Allah'ın aziz Peygamberi buyurmuşlardır ki:
"- Her kim beni rüyasında görürse mutlaka beni görmüş olur. Çünkü şeytan bana temessül edemez. "(5)
Tabii ki, Allah'ın Resulünü rüyada görenin onun mübarek şemâlini de bilmesi ve tanıması lâzımdır. Allah'ın sevgili ve şerefli Resulü bütün be şeriyetin bir rehber-i hidâyetidir. Onun mukaddes vücudu bir mücessem nûr-i ilâhîdir. Onun zatının nuruna canlar pervane kesilmiştir. Onun nezih ve parlak siması güneşlerin güneşidir. Ve âlem halkı onun için yaratılmıştır. Şeytan ise ebedî olarak lanete uğramış bir bozguncudur ve bir fitne kaynağı dır. Artık böyle olunca Resûl-i Alişanın o nezih, o nûrânî varlığına nasıl bürünebilir?
Demek ki, kâinatın efendisinin görüldüğü rüyaya şeytanın müdahale imkânı yoktur.
Osman Gazi'nin Rüyası:
Bir zaman Osmanlı imparatorluğunun kurucusu Osman Gazi de bir rüya görmüştü.
İnsan kendi arzu ve isteğiyle rüya göremez, ona gösterilir, işte Osman Gazi'ye rüya
âleminde hakikatin kapısı aralanıyor, müjdeler ve saadetler bahşediliyordu.
Gördü ki, göbeğinden bir su fışkırmaktadır. Bu su büyüye büyüye nihayet geçit vermez bir nehir oluverdi. Sonra da bu çağlayan nehrin kenarında ulu bir çınar boy verdi.
Çınar ama, ne çınar! Öyle ulu bir çınar ki, dalı budağı her tarafı tutmuş, tepesi göklere doğru gözün göremeyeceği kadar yükselmişti. Ve bu çınarın gölgesinde renk renk uçuşan insanlar. Çınarın gölgesi adetâ insan denizi...
Osman Gazi rüyada bu güzel manzarayı seyrederken birden karşıdan Şeyh Edebâli
Hazretlerinin geldiğini gördü. Şeyhin koynundan gözleri kamaştıran parlaklıkta bir ayın çıktığını ve gelip kendi koynuna girdiğini müşahede etti.
Büyük insanların rüyası da kendileri gibi büyük ve güzel olur. Gerçekten bu rüya pek güzeldi. Osman Gazi hemen yattığı yerden kalktı:
(5) 500 Hadis, Ö. Nasuhi Bilmen, 257.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
- Rabbimin keremine hamd olsun ki, dedi, güzel bir rüya gördüm. İnşallah sonu da hayırlı olur!
Derhal Şeyh efendinin huzuruna vardı ve rüyada gördüklerini tane tane anlattı ve dedi:
- Ey apaydın Pîr, ne buyurursunuz?
Şeyh hazretleri bir müddet daldılar. Sonra yüzlerinde görülmemiş bir ışık çağlayanı belirerek başını yükseklere kaldırdılar:
- Tebrike şayan bir rüya görmüşsün, beyzadem, dediler. Osman Gazi'nin dudakları muhabbetle kıpırdadı:
Elhamdülillah!
Şeyh Edebâli (k.s.), kutlu rüyayı şöyle tâbir buyurdu:
- Beyzadem! Göbeğinden çıkan su senin soyun ve neslindir. Onun çoğalacağı ve dünyayı tutacağı ve yüzyıllarca da devam edeceği anlaşıl ıyor. O nehrin kenarındaki ulu çınar ağacı da senin elinle kurulacak kudretli ve büyük bir devlete alâmettir. Öyle bir devlet ki, kıyamet alâmetleri ortaya çıkmadıkça sarsılıp yıkılmayacak. Onun sayesinde nice milletler huzur içinde hayatlarını sürdürecekler.
Ey Beyzadem! Bu rüyada sana bir değil iki mükâfat görünüyor. Osman Gazi sordu:
- O iki mükâfat nedir, ey Pîr?
-Şeyh şöyle cevap verdi:
- Bu mükâfatın biri, o kurulacak muazzam devlet, öbürü de benim kızımdır!
Şeyh hazretlerinin bu son sözleri Osman Gazi'nin yüreğine bir alev halinde aktı. Utancından başını eğip sessizliğin girdabına daldı. O kadar, o kadar ki, yer yarılsa da kendisini yutsaydı memnun bile olacaktı.
Osman Gazi başı önde ve eriyecek halde dururken, şeyh hazretlerinin dudakları tekrar kıpırdadı ve dedi:
- Bu çifte mükâfatın ikincisi benim kızım Mal Hatun'dur. Allah Teâlâ onun da sana verilmesini takdir etmiş! Benim koynumdan çıkıp senin koynuna giren ışıklı ayın tâbiri de işte budur! Allah mübarek etsin!
Zaman geldi, Osman Gazi'nin rüyası da gün gibi zahir oldu ve onun kurduğu devlet hak ve adalet ölçülerinde kılı kırk yararak âlemde misli bulunmaz işleri başardı. Ve onun devleti asırlarca İslâm'ın sancaktarlığını yaptı.
İşte bu da bir rüya, fakat ayniyle vâki olmuş bir rüya...
Rüyayı gören kadar, tâbir eden de mühimdir. Herkes rüya tâbir etmek melekesine sahip değildir. O da ayrı bir iş ve sırdır. Ve görülen rüyalar herkese anlatılmamalıdır.
Ancak ehli bulununca anlatılmalı, ehli de rüyayı iyiye ve hayra yormalıdır. Çok kere rüya tâbir edildiği şekilde tecellî eder.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Kişiye bir rüya anlatıld ığı zaman, rüyayı tâbir edecek kimse rüya sahibine en kısa yoldan şöyle demelidir:
- İnşaallah gördüğün hayırdır. Hayra ermeyi, serden kaçınmayı arzu ederiz. Hayır ve iyilik bizim, şer de düşmanlarımız içindir. Hamd âlemlerin yegâne mâliki ve Rabbine mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardım dileriz. Şimdi rüyanı anlat.
Dikkat edilecek diğer bir husus da, güneşin doğup ve battığı zamanla zeval vaktinde rüya tâbir edilmemelidir.
Rüya sahibi, rüyas ının tâbirini çok arzu ediyorsa, onu ancak bir âlim ve öğüt verene anlatmalıdır. Cahil ve düşmana rüya anlatmak insan ı ümitsizliğe düşürebilir. Cahil, bilmediği halde rüyayı tâbir ederek güzeli çirkin, çirkini de güzel gösterebilir.
Denilmiştir ki: Rüya, uçan bir kuşun ayağı üzerindedir. Tâbir edilmedikçe onun için istikrar yoktur. Tâbir edildiği halde hemen yerini bulur..
Rüyalar üzerinde çok durmak ve hep rüyalarla me şgul olmak da insanı bazan huzursuz eder. Her zaman güzel rüyalar görülmez, bazı kere rüyanın dış yüzü korkunç gözükür, ama içten güzeldir. Güzel gözükür, fakat onda hayır bulunmaz.
Bütün bunlar ilimle, ferasetle, irfan ve hikmetle bilinir.
Bir kere daha ifade edelim ki, rüyas ının sâdık ve doğru olmasını arzu eden kimse, sözünde ve özünde doğru olmalıdır. Yalan, gıybet ve koğuculuk gibi kötü huylardan ve kalbi karartan günahlardan uzakta bulunmalıdır. Çünkü günah karanlığı çöken kalbe hikmet nuru inmez. O kalbde bir hakikat meyvesi boy vermez. Tâ ki günahta tevbe edip temizlenene kadar.
Yalancın ın rüyası, yine yalan ile neticelenir. Yalancı ve iffetli olmayanlar da rüya görürler, fakat gördükleri rüyayı tamamıyla hatırlayamazlar. Rüyada görmediği halde gördüm demek de bir başka hatadır. Bu hususta Resûl-i Zîşan (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"- Rüyasına yalan katarak anlatan kimseye kıyamet gününde bir arpa danesinin iki ucunu bir araya getirip düğüm vurması teklif edilir. Bir kimse gözleri üzerine yalan söylerse Cennet kokular ını alamaz. İftiranın en büyüğü, adamın kendi gözlerine yaptığı iftiradır ki, ben gördüm der, halbuki bir şey görmemiştir."(6)
Evet: Hiçbir şey görmeden şunu şunu gördüm demek, kendi gözüne iftiradan başka nedir ki? Hem görmek veya görmemek insanın kendi elinde de değildir. İnsana bazı
şeyler gösterilir. Bazan müjde, bazan korku, bazan sevinç, bazan keder vardır. Ama sâlih rüyalar mümin kulun müjdesidir. Kul kendisi sâlih olunca, rüyası da sâlih olur.
imam Nablûsî (rh.a) demiştir ki:
"- Bazı kere de tâbir, rüyanın aksiyle olur. Nitekim tâbirciler, ağlamay ı, sevinç; gülmeyi keder ve üzüntü, taunu harp, harbi taun; seli düşman, düşmanı sel; incir yemeyi pişmanlık, pişmanlığı incir yemek; çekirgeyi asker, askeri de çekirge ile tâbir ederler.
(6) İmam Nablûsî.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
O halde, her şeyde olduğu gibi rüyayı da ehline bırakmalıdır. Çünkü el üstünde el vardır.
Bir gün, bir adam, İbn-i Sîrîn hazretlerinin huzuruna geldi:
- Ey gün görmüş üstad, dedi. Rüyamda incileri domuzların boynuna astığımı müşahede ettim. Bu nice bir şeydir?
İbn-i Sîrîn (rh.a.) derhal şu karşılığı verdi:
- Ey kardeş! Sen ehil olmayan kimselere hikmet öğretiyorsun, gördüğün rüya buna alâmettir!
O kişi, hemen talebelerini araştırdı, gerçekten hikmete ehil olmadıklarını gördü ve bir daha onlara ders vermedi.
Rüya tâbiri, şeriatte makbul bir ilm-i şeriftir. Yüce Kitabımız Kur'ân'da bunun delilleri, Resûl-i Ekrem efendimizin hadislerinde hüccetleri vardır.
Rüyayı ehil olanlara anlatmak lâzımdır. Ehli bulunmadıkça da hayra yorup üzerinde fazla durulmamalıdır. Ötelerden müjdeler bekleyen kimse, Rabbine karşı vefalı olmalıdır.
Ruh, Rabbin emrindedir. O, dilediğini hidayete erdirir, dilediğine hikmet verir ve O yegâne yaratıcıdır. Mülkünde tekdir, misli ve ortağı yoktur.
O'na yaratıklarının sayısınca hamd ederim ki, elimi kalem tutacak halde yarattı ve bana bu eseri tamamlamayı ihsan buyurdu.
Bu eserde: Cafer-i Sâdık (r.a,), Ibn-i Sîrîn, İmam Nablusî ve daha nice İslâm büyüklerinin rüyalara getirdikleri tâbirleri bulacaksınız.
Ver yâ Rabbi, cömertlik, ver kerem, safa bize,
Nasîb et güzel ahlâk, aşk-ı Mustafa bize!
Mustafa Necati BURSALI
6.7.1993 Yeniköy/İstanbul
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
RÜYANIN MAHİYETİ ve ÇEŞİTLERİ(*)
ÖMER NASUHİ BİLMEN
(Eski Diyanet işleri Reisi)
Rüya, uyku halindeki görüş veya görülen şey demektir. Rüya, ne suretle vuku buluyor, kaç kısma ayrıl ır? Bu bir nevi idrak midir? Yoksa hayalât ve evhamdan ibaret midir? Bu hususa dair hadis-i şerif kitaplarında, ilm-i kelâmda, psikolojide birçok tezler vardır. Bunların hulâsası şöyledir:
Rüyalar, İbn-i Mâce'nin Avf ibni Mâlik'ten rivayet ettiği bir hadis-i şerife nazaran üç kısımdır:
insanları mahzun etmek için şeytan tarafından ika edilen bazı hâilevî, korkunç rüyalardır. Yüksek bir yerden düşmek, köpek tarafından ısırılma, (yılan gibi muzır canavarların hücumu) gibi... Bunlar esas ve asılsız şeylerdir. İnsan böyle bir rüya görünce (derhal) Cenâb-ı Hakk'a sığınmak ve bunu başkalarına hikâye etmemelidir.
İnsanın uyanıkken ehemmiyetle meşgul olduğu şeylere ait gördüğü rüyalardır. Bunlar da birer kuruntu veya inhiraf-ı mizaç neticesi olduğundan esassız şeylerdir...
Nübüvvetin kırk altı cüz'ünden bir cüz'ü addolunan rüyalardır. Bunlar taraf-ı ilâhîden birer beşaret veya inzar (kurkutma) mahiyetinde olup, bunları bir kısım melekler ümmülkitaptan telâkki ederek uyuyanların ruhlarına ilham ederler...
(Câmiussağir şerhleri)
Birinci ve ikinci kısım rüyalar, birer rüyayı bâtıladır. Bunlara din lisanında "hulüm" denir. Cem'i: Anlamdır. Bunlar karma karışık şeyler olduğundan "Adğâsi ahlâm" da denir. Adğâs, yaşı kurusuna karışmış ot demetleri demektir.
Üçüncü kısım rüyalara ise birer "rüyayı sâdıka" denilir. Bu sâdık rüyalar, doğru sözlü, temiz ve pak yürekli, nezih itikatlı zatlara alelekser nasip olur. Ve bu halde bunlara
"rüyayı sâliha" adı da verilir...
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'e 23 sene vahy-i ilâhi nazil olmuş ve bu vahiy ilk altı ay zarfında lihikmetin rüya-yı sâliha suretiyle tecelli etmiştir. İşte bu itibar iledir ki, bu kabil rüyalar birer hakikate tercüman olarak ilm-i nübüvvetin 46 cüzünden bir cüz sayılmıştır. Nitekim bir hadis-i şerifte:
"Errü'yâüs sâlihati cüz'ün min sittetin ve erbaıyne cüz'ün mine 'n-nübüvveti" buyurulmuştur.
Rüyalar, hukemâya göre de şu iki kısma ayrılmıştır:
1. Afakî, bir hadiseye delâlet etmeyen, kuvve-i hayâliyenin bir neticesi olan esassız rüyalardır. Bunlar ya insanın uyanıkken vuku bulan kuruntularından neş'et eder, veya insanın mizacındaki tahavvülâttan ileri gelir. Nitekim insan çok düşündüğü, çok özle-diği bir dostunu daima rüyasında, bir hasta da kendisini (suya karşı hararetinden
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
dolayı) çeşmeler, ırmaklar, pınarlar kenarında bulur. Bütün bu rüyalar hayâlât ve evhamdan ibarettir..
2. Evvelce vuku bulmuş veya âtiyen vuku bulacak âfâkî bir hadiseye delâlet eden rüyalardır ki, o hadiseye bilahare, uyanıklık hâlinde ıttıla'husule gelir.
Acaba insan, kendisince henüz meçhul olan bir hadiseden böyle rüya vasıtasıyla nasıl haberdar olabiliyor?..
Bu mesele, hakikat-i insaniye ile alâkadardır. İnsanın hakikati yalnız şu beş hassadan ibaret değildir. Belki insan asıl "nefs-i natıka" denilen ulvî bir ruhtan ibarettir. Bu ruhun, bütün server-i hâdisatın mürtesim bulunduğu âlem-i melekûta manevî bir ittisali vardır. Ruh, uyku halinde beden ile iştigalden âzâde kalınca bu melekût âlemine teveccüh eder, bir âyineye karş ısındaki eşya mün'akis olduğu gibi ruha da melekût alemindeki hâdisat suretlerinden bazıları müntabi olur..
Ruh böylece kendisine mün'akis olan sureti, hiss-i müştereke nakleder. Kuvve-i mütehavvile, bu sureti ya olduğu halde bırakır veya ona münasip veya zıd bir şekil verir. Binaenaleyh insan uykudan uyanınca o sureti ya olduğu gibi sarih bir halde mütehayyilenin verdiği şekilde veya bir nevi rumuzât ve işârât halinde tahattur eder.
Ve böyle başka bir şekil alan rüyalar tâbire, neye delâlet ettiğini tahmin ve tâyine muhtaç olur.
Bu ikinci kısım rüyalar, birer rüya-yı sahihad ır. Bunlar birer idrakten ibarettir. Bu kabil rüyaların sıhhati, birçok vukuat ile bedahet mertebesine varmıştır. Bunun vukuunu inkâr etmek, insanın hakikatini adem-i takdirden neş'et eder...
Üç misâl:
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, ashab-ı kiramıyla beraber emniyetler içinde Mescid-i Haram'a girdiğini mübarek rüyasında görmüştü. Bu sarih ve âtiye ait bir rüya-yı sâliha idi... Bir sene sonra umretü'l-kazâ vesilesiyle tamamen tahakkuk etmiştir...
Hazret-i Yusuf (a.s.) , on bir yıldızın güneş ile ayın kendisine secde ettiğini rüyasında görmüştü. Bu da âtiye (geleceğe) ait bir rüya-yı sâliha idi. Fakat sarih değil, remz ve işaret hâlinde bir rüya idi. Muahheren on bir kardeşiyle beraber baba ve anasının kendisine karşı secde-i şükranda bulunmaları suretiyle taayyün etmişti..
Nebiyy-i Zîşân Efendimiz, bir gece kendi himayesinde bulunan Huzâa Kabilesi hakkında bir rüya görmüştü. Sabahleyin Hazret-i Aişe validemize Huzâa'nın bir hadise karşısında kaldığını haber verdi. Aradan birkaç saat geçmeden Huzâa kabilesi tarafından bir heyet gelerek Benî Bekir kabilesinin hücumuna uğramış olduklarını Allah'ın Resulüne arz ettiler, işte bu da, maziye ait ve çok sarîh olan bir rüya-yı sâliha bulunmuştur.
Velhasıl: Bu kabil rüyalar, Peygamber-i Zîşan hakkında birer vahy-i ilâhîdir ki, birer fecr-i sâdık gibi tahakkuk eder.
Sulehâyı ümmet hakkında ise ilhâmât ve mübeşşirâttan ma'duttur. Nitekim bir hadis-i
şerifte: "Nübüvvet devresi nihayet buldu, yalnız müjdeleyici hadiseler kaldı ki, onlar
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
da birer rüya-yı sâlihadan (doğru rüyalardan) ibarettir." buyurulmuştur.
Diğer bir hadis-i şerifte de:
"Nübüvvet gitti, hitâme erdi; artık benden sonra nübüvvet yoktur. Ancak mübeşşirât vardır ki, o da rüya-yı sâlihadır. Bu rüyayı ya bir insan kendi hakkında bizzat görür veya bu onun hakkında başkası tarafından görülür." buyurulmuştur...
Şunu da ilave edelim ki: Bir insan, gördüğü böyle bir rüyay ı, iktidar ve istidadı var ise kendisi tâbir edebilir, başka bir zâta tâbir ettirecek, ise o zât; sâlih, âkil, adavetten hali, nâsın ve zamanın ahvaline vâkıf güzel niyete sahip olmalıdır. Çünkü rüyalar zamana ve eşhasa göre tebeddül eder ve rüyalar çok kerre tâbir edildiği veçhile zuhura gelir. Bu cihetleri nazar-ı dikkate almak lâzımdır. Nitekim bir hadis-i nebevide:
"Rüyada istikrar yoktur. O tâbir edilmedikçe bir uçar ayak üstündedir. Fakat tâbir edilince zuhura gelir." buyurulmuştur.
O halde rüyay ı öyle herkese söylememelidir. Onu ya dosta veya tâbire vâkıf rey sahibi bulunan bir zata hikâye etmelidir.
Ömer Nasuhi Bilmen
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
İMAM NABLÛSÎNİN RÜYA
HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
İmam Nablûsî "Ta'tîrü'l-En'âm fi Ta'bîri'l-Menâm" ismini verdiği eserinin önsözünde Allah'a hamd, Resulü'ne salât ve selamdan sonra şöyle demektedir:
- Yüce Allah kerîm kitabında buyuruyor ki:
"Onlar için dünya hayatında da, âhirette de müjdeler vardır. "(1)
Bu mübarek âyetin tefsirinde müfessirlerden bazıları: "Dünya hayatındaki müjdeden murad, dünyada bizzat kendisinin veya kendi hakkında bir başkasının gördüğü sâlih rüyadır. Ahiretteki müjdeden murad ise Allah'ı görmektir." demişler ve bu âyet-i celîleyi böyle izah etmişlerdir.
Kâinatın Efendisi de şöyle buyurmuşlardır:
"Sâlih rüyaya inanmayan kimse Allah’a ve ahiret gününe iman etmemiştir."
Müminlerin temiz ve pak annesi Hazret-i Aişe (r.anha) demiştir ki:
- Resûlullah (s.a.v.)'de vahyin başlangıcı sâlih rüyalardı. Herhangi bir rüya
gördüklerinde sabah aydınlığı gibi aynen zuhur ederdi...
Rivayet edilir ki, bir gün Allah'ın Resulü, Hazret-Î Ebu Bekir (r.a.)'e hitaben dediler ki:
- Yâ Ebâ Bekir, öyle bir rüya gördüm ki, güya ikimiz bir merdivenden çıkıyor muşuz, ancak ben seni iki basamak geçmişim!..
Hazret-i Ebu Bekir (r.a.) ılık gözlerini Allah Resulünün mübarek cemaline dikip:
- Ey Allah'ın Resulü, dedi. Allah sizin ruhunuzu alıp rahmetine kavuşturduktan sonra ben iki buçuk sene daha yaşarım!..
(Cihan sıddikı Hazret-i Ebu Bekir'in bu tâbiri aynen gerçekleşmiştir...)
Yine bir başka gün Allah'ın Resulü, Hazret-i Sıddîk-ı Ekber'e:
-Yâ Ebâ Bekir, dediler. Rüyamda gördüm ki, siyah bir koyun bana tâbi olup benim
peşimden ve o siyah koyuna da beyaz bir koyun tâbi olup onun peşinden geliyordu...
Hazret-i Ebu Bekir (r.a.), Nebiler Nebisinin rüyasını şu şekilde tâbir ettiler ve dediler:
- Ey Allah'ın Resulü, size ilk önce Araplar tâbi olacak, Arab'a da Arap olmayanlar
ittiba edecektir...
(Bu tâbir de ayniyle kısa zamanda zuhur etti.)
(1) Yunus Sûresi, 64.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Yüce Allah, Hazret-i Yûsuf'a rüya ilmini ihsan ve ikram buyurmuştu. Buna işaretle Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Rabbin seni seçecek ve sana rüya tâbirini öğretecektir.”(2)
Rüya ilmi, insanlığ ın ve âlemin başlangıcından beri akı p gelen bir ilimdir ki, nebiler ve resuller o ilim ile amel etmişlerdir. Peygamberlerin çok kerre rüya ile verdikleri haberler, kendilerine rüya ânında Rableri tarafından vahyedilen şeylerdir.
Rüyalar üç kısma ayrılır:
Allahu Teâlâ tarafından müjde olarak gösterilen bir rüyadır ki, hadis-i peygamberi ile anlatılan sâlih rüya budur.
Şeytan tarafından korkutmak için vâki olan rüyadır.
İnsanın bizzat kendi düşünce ve haliyle meydana getirdiği kuruntuların neticesinin rüya şeklinde tecelli etmesidir.
(Şeytan, Ademoğlunun amansız bir düşmand ır. Düşmanın meydana getirdiği rüya da elbet bâtıldır). Şeytan tarafından korkutmak maksadıyla meydana gelen rüya bâtıl olduğundan ona itibar edilmez. Nitekim sahih hadisler böyle bir hâdiseden bizi haberdar etmektedir. Şöyle ki, Allah Resulünün yüksek huzuruna bir adam gelip:
- Ey Allah' ın Resulü! Rüyamda gördüm ki, güya başım kesilmiş ve başımın ardı sıra gidiyorum! dedi.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz o adama buyurdular ki:
- Uykuda şeytanın seninle oynadığını kimseye söyleme!..
***
Nefsin ve hevânın arzusundan meydana gelen rüyalar da vard ır. Onlar da tıpkı şunun gibidir ki, insan kendisini rüyada çok sevdiği biri ile görür, veya bir şeyden korkar da o
şeyi görür, veya aç olduğ u için leziz yemekler yediğini, ya da midesinin dolu olu-şundan kustuğunu görür.. (Bunların hepsi kendi kuruntusu ve nefsinin arzusudur.
Tabii ki sahih rüya olamazlar..)
Bâtıl rüyalar da vardır ve yedi çeşittir:
Üzüntü, keder ve arzuların tesiri ile insanın meydana getirdiği karmakarışık rüyalar.
İnsanın rüyada ihtilâm olması. Bu rüyanın da tâbiri yoktur..
Şeytan tarafından korkutmak için gösterilen rüyadır ki, rüyayı görene hiçbir zararı erişmez...
(2) Yusuf Sûresi, 6.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Cin taifesinin gösterdiği şeylerdir ki, rüya sahibi rüya esnasında bundan da zahmet çeker...
İblis'in gösterdiği ve temeli bâtıl rüyadır ki, bu zaten rüyadan sayılmaz.
İnsan bünyesinin anormal ve kederli zamanında gördüğü rüyalardır. Ve bunlar da rüyadan sayılmaz...
Acı ve ızdırapların getirdiği rüyalardır ki, rüya sahibi o anda senelerce önce vâki olmuş bir hali görür.
Rüyaların hayırlısı ve en sahihi müjdeleyici olanlarıdır.
Sahih ve doğru olan rüyalar beş türlüdür:
1- Apaçık sâdık rüya. Bu rüya nübüvvetten bir cüzdür. Nitekim yüce ve kerîm olan Allah'ın buyurduğu gibi her şey apaçık zuhur etmiştir. Allah buyuruyor ki:
"Andolsun ki Allah, gerçekten Peygamberine o rüyayı hak olarak doğru gösterdi. Andolsun ki, inşaallah emniyet içinde bulunan kimseler olarak başlarını traş etmiş ve kısaltmış olduğunuz halde korkmaksızın mutlaka Mescid-i Haram'a gireceksiniz. "(3)
işte bu âyet muktezâsınca Allah'ın Resulü Hudeybiye'ye seferleri esnasında gördüler ki, sahabileri ile beraber korkusuzca Mekke'ye girip Kabe'yi tavaf ederek kurbanlarını kestikten sonra bazısı başlarını traş ediyor ve bazıları da saçlarını kesiyorlar...
Kâinatın Efendisi rüya meleğinin tavassutu olmaksızın bizzat yüce Allah tarafından müjdelendi. Nebiler Nebisinin bu rüyas ının, ibrahim (a.s.)'in rüyasında oğlu Hazret-i ismail'i kesmesi hakkında gördüğü rüya gibi tâbire ihtiyacı yoktur...
Tâbir ilminde ehil olanlardan bazıları demişlerdir ki:
"En büyük saadet o kişi içindir ki, rüyayı açık bir şekilde gördü. Zira açık rüyayı gösteren ancak Allah Teâlâ 'dır. Onda rüya ile görevli meleğin tavassutu yoktur."
2. Salih bir rüyadır ki, o da Allah tarafından müjdelenir. Allah o rüya ile kulunu, yaptığı
veya yapacağı bir şeyle müjdeler...
Kâinatın efendisi sahâbilerine hitaben dediler ki:
"Sizden birinizin rüyada gördüğü şeylerin en hayırlısı , o kimsenin Allah'ını, peygamberini veya müslüman ana babasını görmesidir."
Sahabiler Allah'ın sevgilisine sordular:
- Ey Allah'ın Resulü, bir insan rüyasında Rabbini görür mü, (bu mümkün mü?).
(3) Fetih Sûresi, 27.
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Buyurdular ki:
- Sultanı görür. Sultan da Allah'tır...
Rüya ile mükellef meleğe "Sıddîkûn" adı verilmiştir. O melek yüce Allah'ın kendisini ümmü'l-kitab (kitabın anası) olan nüshadan öğretip bildirdiklerini ve ibretli darb-ı mesellerden ona ilham ettiği nesneyi sana rüyanda gösterir... Her eşyanın, her nes-nenin misâl âleminde bir benzeri vardır.
Murad ve maksat açık olmayıp gizlice işaret edilmiş rüyadır.
Şu çeşit rüyadır ki, gördüğü yerin delaletiyle sahih olur. İnsan rüyada gördü ğü yer, gördüğü yere galip gelerek şer hayır, hayır da şer şeklinde tecelli eder. Rüya anında mescidlerden birinde tambur çaldığın ı gören biri, bu hali akıl ve dine aykırı bulduğun-dan derhal tevbe eder ve bu da onun için hayıra döner...
Keza hamamda Kur'ân-ı Kerim okuduğunu veya oynadığını gören kimse de fena bir
işle şöhret bulur...
Çocukların gördüğü rüyalar da sahih rüyalardandır. Cihan güzeli Hazret-i Yusuf o meşhur rüyasını gördüğünde yedi yaşında bulunuyordu. Kur'ân-ı Kerim'de beyan edildiği üzere Yusuf (a.s.) babasına şöyle demişti:
"Babacığım, ben, rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar, bana secde ediyorlar." (4)
Ve bu rüya da doğru çıktı ve Hazret-i Yusuf, Allah'ın izniyle nice nimetlere mâlik
oldu...
İnsan rüyayı sade kendi hakkında görmez:
Şu bir gerçektir ki, insan ın gördü ğü rüya sırf kendisi hakkında olmayıp, o kimsenin çoluk çocuğu, akrabaları, kardeşi, babası, dostu, meslekdaşı, zevcesi ve hemşehrileri gibi başkaları için de olur... Buna misâl de şudur ki:
Kuduz kâfir Ebû Cehil rüyasında İslâm dinine girip Allah'ın Resulüne biat ettiğini gördü. Bu rüya onun kendi hakkında değ il, oğlu hakkında tecelli etti; Hazret-i îkrime İslâm'a can atarak ebedî kurtuluşa erdi. Ebu Cehil ise küfür üzere azab diyarına göçtü.
Bir gün Ümmü'l-Fazl, Allah Resulünün nur bağışlayan huzuruna geldi:
- Ey Allah 'ırı Resulü! Korkunç bir rüya gördüm! dedi.
Kâinatın Fahri:
-Gördüğün hayırdır, buyurdular.
Ümmü 'l-Fazl çırpına çırpına anlatmaya devam etti:
- Ey Allah'ın Resulü, mübarek vücudunuzdan bir parça kesilip benim kucağıma bırakılmıştı...
(4) Yusuf Sûresi, 4.
O anlattıkça Allah 'in Resulü tebessüm ediyorlardı:
- Ey Ümmü 'l-Fazl! Yakında Fâtıma bir çocuk doğurur da sen onu kucağına alırsın, buyurdu.
Nitekim Peygamber kızı Hazret-i Fâtıma (r.anha) az zaman sonra Hazret-i Hasanı
dünyaya getirdi ve Ümmü'l-Fazl o güzellik cihanını kucağına aldı...
***
Gördüğü rüyanın doğru ve sahih olmasını isteyen kimse, sözünde, özünde doğru olmal ıdır. Yalan, gıybet, koğuculuk, kötü ahlâk rüyalara da tesir eder. Rüya sahibi yalan söylemez, yalan söyleyenleri de hoş karşılamazsa onun gördüğü rüyalar gerçeğe ayna tutar... Güzel ve sahih bir rüya görmek isteyen kişi uykuya yatarken abdestli olarak yatmalı ve Allah 'a çok dua etmelidir.
Rüya hakkında İmam Nablûsî'nin buna benzer daha birçok sözleri var. Biz kısa ve özet olarak ald ık, mevzuya burada son veriyoruz. Her şeyin en iyisini ve hayırlısını bilen Allah'tır...
Fihrist
RÜYA HAKKINDA HADİSLER
ÖNSÖZ
RÜYANIN MAHİYETİ ve ÇEŞİTLERİ
İ MAM NABLÛSÎNİN RÜYA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
A – B – C – Ç – D – E – F – G – H – I – İ – K – L – M
N – O – Ö – P – R – S – Ş – T – U – Ü – V – Y – Z
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
A
* ALLAH AZZE VE CELLE: Allah Teâlâ mağfiretinin pâk suyu ile hatalarımızı temizlesin. O dilemedikçe bir şey olmaz. Gönül aynasına onun kerem güneşi vurmadıkça da devlet ele geçmez. O, öyle bir kudrete ve azamete sahiptir ki, onun kudret ve azameti karşısında akıllar hayretinden yerlere döşenir.
O birdir ve tektir. O'nun eşi, benzeri ve misli olma ihtimali yoktur. O'nu azamet ve celâliyle keyfiyetsiz, benzersiz ve misilsiz olarak görmek, hayra delâlet eder. Böyle bir rüyaya mazhar olan kimse dünyada müjdelenir. O kişinin ahireti de selâmet ve saa-dettir.
Mezhep imamlarımızdan Ahmed bin Hanbel (rh.a.) Rabbini rüyada görmüş ve
Rabbine sual etmiş:
Ey Rabbim! Has kullarını sana yakın kılan şeylerin en ha yırlısı nedir? Ona Rabbinden şu ferman erişmiş:
Ey Ahmed! Benim kelâmımı okumalarıdır.
Anlayarak mı, yoksa anlamayarak mı?
Anlayarak ve anlamayarak.
Bu hadise gösteriyor ki, büyükler ve velîler Rablerini bizim kavrayamayacağımız bir keyfiyetle rüyada görebiliyorlar. Zaten rüya istemekle görülmez, insana gösterilir.
Rivayet edilir ki: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) sahabilerine hitaben şöyle buyurmuşlardır:
- Sizin biriniz rüyasında gördüğü şeylerin en hayırlısı o kimsenin, Allah'ını,
Peygamberini ya da Müslüman ana ve babasını görmesidir.
Sahabiler:
- Ey Allah'ın Resulü, dediler. Bir kimse rüyasında Rabbini görür mü?
Buyurdular ki:
- Sultanı görür, Sultan da Allah Teâlâ'dır!
***
Bir kimse rüyada, Allah Teâlâ'nın kendisini mağfiret edeceğini ve Cennetine
koyacağını görse, bu rüya o kişinin Allah'ın murakabesi altında olduğuna ve Rabbi'nin makamından korktuğuna delâlet eder.
Allahu Teâlâ ile aras ında bir perde olduğunu görmek, büyük günah ile tâbir olunur. Bir kimsenin rüyada Allah'ın arşını görmesi, kendisi için hayra delâlet eder. Ve yine Rabbi ile konuştuğunu görmesi,çok çok Kur'ân okumaya delâlet eder. Çünkü Kur'ân-ı
Kerim Allah'ın kelâmıdır.
* KERAMET: Bir kimse rüyada başını Allahu Teâlâ'nın meshettiğini görse, bu rüya keramete delâlet eder. Ve Rabbi o kulu kendisine yaklaştırır.
Bir kimse, Allahu Teâlâ'n ın bir beldeye, bir mekâna veya yüksek bir yere indiğini görse, bu rüya o beldenin Allah'ın adaleti ile dolacağına delâlet eder. Artık o beldede hayır ve bereket çok olur.
Ayakta Allah huzurunda durduğunu ve Cenâb-ı Hakk'ın kendisine nazar ettiğini görmek izzet ve ikbâle delâlet eder.
Rüyada bir kimse Rabbi'nin "Bana gel!" hitabını duysa, bu ecelin yaklaştığına delâlet eder.
Allahu Teâlâ'nın kendisini nezdi ilâhîsine alıp ikram ettiğini görmek, ahirette ilâhî rahmete ereceğine delâlet eder.
Yüce Allah'ın kendisine vaaz ettiğini görmek, Allah rızasına uygun bir işle tâbir olunur. Allahu Teâlâ'nın kendisini hayır ile müjdelediğini görmek, çok çok sevap ve hayra delâlet eder.
Bir kimse yüce Allah'ı bir mekânda namaz kılar görse, bu rüya, o yere rahmet ve mağfiret geleceğine delâlet eder.
Rüyada kendisini Rabbi'nin kabul ettiğini görmek, dualarının kabul edileceğine delâlet eder.
Rüyada yüce Allah'ın kendisini çağırdığını ve kendisi de ona icabet ettiğini görmek,
Hacc'a gitmeye delâlet eder.
Rüyada Allahu Teâlâ'dan korktuğunu görmek, fakirlikten kurtulup zengin olmaya ve rızkının genişleyeceğine delâlet eder.
Rüyada Rabbine yalvardığını, münâcât ettiğini görmek, Allah'a yakınlık ve insanlar tarafından sevilmekle tâbir olunur.
Bir kimse rüyada şeytandan Rabbine sığındığını (yani eûzübesmele) çektiğini görse, faydalı ilme ve hidayete delâlet eder. Düşmanların şerrinden emin olur. Eğer hasta ise afiyet bulur.
Yine rüyada Allahu Teâlâ'ya sığınmak, hâin arkadaştan emin olmaya, pislikten temizlenmeye ve hidayete delâlet eder.
Rüyada Cenâb-ı Hakk'a gittiğini görmek, doğru yolda devam üzere olmaya delâlet eder.
Yine Hak Teâlâ hazretlerini görmek: Bütün korkulardan, kötü şeylerden,
düşmanlıklardan, katilden, belâ ve kederden emin olmaya delâlet eder.
Allahu Teâlâ'yi rüyada görmek, iman sahiplerine kuvvet ve berekettir.
Ibn-i Şîrîn demiştir ki:
- Rüyada Rabbini gören kimse cennetliktir. Her kim yüce Allah'ı görürse o kişi insanları Allah yoluna sevketmek ve davet için yaratılmıştır.
Allahu Teâlâ'yı görmek yedi veçhile tâbir olunur:
Mağfiret,
Rahmet,
Şefkat,
Keramet,
Selâmet,
Tevbe
Tevfik...
Devlet reislerinin Cenâb-ı Hakk' ı görmesi, izzet ve ikbâle delâlet eder.. Gazilerin görmesi, şehadet mertebesi ile tâbir olunur. Hapishanede olan birinin görmesi, zindandan kurtulacağına delâlet eder.
Fakir bir adamın Rabbi'ni rüyada görmesi, zengin olacağına delâlet eder.
* ALLAH YOLUNDA NÖBET: Rüyada, Allah yolunda nöbet tuttuğunu görmek, taat ve ibâdete devama ve Allah'ın emirlerini yerine getirmeye, Resûl-i Ekrem'in sünnetine uymaya ve Hak'tan korkmaya delâlet eder.
Bir kimse rüyada cihada çıktığını veya nöbet beklediğini görse, o kişinin hayır üzere olduğuna delâlet eder..
Rüyada Allah'tan korktuğunu görmek, fakirlikten kurtulup zengin olmaya ve rızkının genişliğine delâlet eder.
Allahu Teâlâ'nın kendisini tehdit ettiğini görmek, günah ile tâbir olunur. O kimse hemen kendisine gelmeli ve tevbe etmelidir.
ABA GÖRMEK: Rüyada aba görmek, yolculuğa delâlet eder. Üzerine bir aba giymiş olduğunu görmek, rızka, ferah kazanca ve saadete delâlet eder. Yine bir aba giymiş olduğunu görmek, hiç beklenmeyen bir yerden gelecek menfaat ile tâbir olunur.
ABANOZ AĞACI: Rüyada Abanoz ağacı görmek, kuvvet ve dirayete delâlet eder.
Diğer bir tâbire göre de uzak bir yere seyahete delâlet eder...
ABDEST ALMAK: Malumdur ki abdest, hataları temizleyen ibadetlerdendir. Temizlik de imandandır. Rüyada abdest aldığını görmek, hayra, sevince, zor müşküllerin halline delâlet eder.
Bu rüyayı gören kişi hasta ise şifa bulur, günahkâr ise tevbe eder, iyilik tarafı artar, her türlü saadete nail olur.
Abdest, güzelliğin, temizliğin, iyiliğin, selâmetin ve huzurun anahtarıdır.
İmam Nablusî buyuruyor ki:
- Rüyada abdesti var iken tekrar abdest aldığını görmek, rahmet üzerine rahmete, nimet üzerine nimete delâlet eder.
Yine rüyada soğuk bir mahzende abdest aldığını veya gusül yaptığın ı gören kimse, zayi ettiği şeyini bulur. Namaz kıldığını görse, keder ve üzüntüden halâs olur ve gamdan kurtulur...
Sudan gayri bir şey ile abdest aldığını görmek, dindarlığa alâmettir. Namaz için abdest aldığını görmek, maneviyat ve kudsiyete delâlet eder.
Rüyada süt veya bal ile abdest aldığını görmek, din hususunda selâmete delâlet eder.
Abdest aldıktan sonra eliyle abdest suyundan içtiğini görmek, hayır ve hasenata,
berekete, hastalıktan şifaya, korkudan emana delâlet eder...
Nablusî demiştir ki:
"- Rüyada tastamam abdest aldığ ını görmek, bütün dinlerde güzelliğe, Allahu Teâlâ tarafından nail olunacak himayeye delâlet eder."
Rüyada tüccar birinin abdestsiz namaz kıldığını görmesi, sermayesi olmadan mal kazanacağına delâlet eder.
Yatağında abdest aldığını ve fakat ayağa kalkamadığını ve şiddetli bir derdin pençesinde kıvrandığını görmek, zevcesinden veya dostundan ayrılacağına delâlet eder...
Rüyada bir arkadaşının baş ı üzerine abdest aldığını görmek, arkada şına varis olacağına ve onun eşyasına mâlik bulunacağına delâlet eder. Tan ıdığı bir kişinin kendisinin başı ucunda abdest aldığını görmek ise, gam ve kedere düşmekle tâbir olunur...
ABİDE: Rüyada abide görmek şark cihetine sefere işarettir.
ABDEST BOZMAK: Beladan, sıkıntıdan, kederden kurtulmaya delâlet eder.
Rüyada küçük abdest yaptığını görmek, üzüntülerin gideceğine alâmettir. Zengin ise malının zekâtını verir.
Bir kimse rüyada kendisinden kuru bir şey çıkmakla abdesti-nin bozulduğunu görse, sıhhat ve afiyeti için malını harcayacağına delâlet eder..
Kişinin rüyada abdest yapt ığı yeri bilmemesi, malını boş yere harcamakla tâbir olunur. Yine bir yere abdest edip üzerini toprakla örttüğünü görmek, bir malı bir yere gizlemeğe delâlet eder.
* ABDESTHANE: Abdesthanenin görülmesi, hazineye ve içerisine mal konulan eve ve zenginliğe delâlet eder.
Rüyada küçük abdest yaptığını görmek, keder ve üzüntülerin gideceğine alâmettir.
Bu kimse nisaba mâlik ise malının zekâtını vermek kendisine nasip olur.
ABLUKA: Rüyada abluka, yâni muhasara görmek, korkulu bir haber ile tâbir olunur.
Kendi oturduğu meskenin düşmanlar tarafından muhasara edildiğini görmek, hiç beklenmeyen bir yerden yârdım ve para elde edeceğine delâlet eder..
ÂB-I HAYAT: Ebedî dirilik suyunu içtiğini görmek, hasta ise şifâ bulmaya, değilse, hayatı müddetinçe ağır bir hastalığa uğramayacağına delâlet eder..
ABRAŞ: Rüyada abraş görmek, hoşa gitmeyen bir şeyle karşılaşmaya delâlet eder.
Kendi yüzünün Abraş olduğunu görmek, zevcesi ile arasında münakaşaya delâlet eder... Dost ve ahbaplarından birinin Abraş olduğunu görmek ise, o kişi ile dostluğun bozulacağına işarettir..
ACEM: Rüyada tanımadığı, yani yabancı bir adamı görmek, yeni bir arkadaşa delâlet eder. Bazı kere de Acem görmek, ticaretle tâbir olunur. Yine rüyasında yabancı bir adamla konuştuğunu görmek, ticaret hayatına atılmaya delâlet eder..
ACEMİCE: Rüyada acemice işler yaptığını görmek ve bir meseleyi bozmak, hayatta muvaffak olmamakla tâbir olunur.
ACENTA: Bir acentadan bilet aldığını gören kimse, sevdiği birine acı çektirir. Veya bir dostunu kaybeder..
ACELECİLİK: Acele işler şeytandandır. Rüyada acelecilik ettiğini görmek iyiye işaret değildir. Acele ile iş yaptığını görmek de, pişmanlığa delâlettir.
Bazıları demişlerdir ki:
- Dine ait bir şeyde acele ettiğini görmek iyidir. Dünyaya ait
bir işte acele etmek ise bunun zıddıdır. Meselâ ere müstehak olan
bir kızı evlendirmek, bu hususta acele etmek evlâdır.
Kirmani demiştir ki:
- Rüyasında acele etmeyip itidal üzere hareket eylediğini gören, selâmetle maksadına nail olur..
İbn-i Sîrîn hazretleri de: Acele, rüyada nedamete işarettir, buyurmuştur..
ACI BAKLA: Rüyada acı baklanın tazesini görmek, yorgunluk ve meşakkata delâlet eder. Bazı kere de amelsiz ve neticesiz ilim ile tâbir olunur.
ACIKMAK: Rüyada aç olduğunu gören kişi günahkârdır. Derhal kendisine gelip günahlarına tevbe etmeli ve nedamet duy malıdır.
Âlim bir adamın rüyada acıktığını görmesi, kötü amele işarettir.
Cafer-i Sâdık hazretleri buyururlar ki:
- Açlık rüyası dört şekilde tâbir olunur:
Hayır,
Hırs,
Günah,
c) Tama', yani uzun emel.
Devlet reisinin ve ileri gelen adamların rüyada acıkmaları, o milletin zelil ve perişan olmalarına alâmettir. Ve o kişilerin milletin mal ına göz dikmelerine delâlet eder.. Rüyada karnının aç olduğunu ve yiyecek bir şey bulamad ığını gören kimse, hırs ve uzun emelden istifade edemez ve ömrünce hayıra eremez.
İlim ve irfan sahibi birinin rüyada acıkmış olduğunu görmesi, derecesinin düştüğüne işarettir..
Yine rüyada açlık, zühd ve takva ehli için oruca delâlet eder. Bazan da takvaya, zikir ve şükre nailiyete işarettir.
Mağribî demiştir ki:
- Rüyada aç olduğunu görüp karnını iyi bir yemekle doyuran kimse, tevbede sebat eder..
Rüyada uzun uzadıya ac ıktığını görmek, fakirlikten sonra nimete nailiyete işarettir. Bazı kere de açlık, kıtlığa, tecavüz etmeğe ve fakirliğe delâlet eder.
* ACIMAK: Rüyada yetime ve fakire karşı acıdığını görmek mağfirete, kendisinin acıdığını görmek, gufrana, ilâhî rahmetin üzerine nail olduğunu görmek, nimete ve rızkın artmasına delâlet eder..
Kendisini Rahîm, çok merhametli ve sevinçli halde görmek, Kur'ân-ı Kerim'i hıfza delâlet eder.
ACVE (Medine'de yetişen bir hurma cinsi): Rüyada bu hurmayı görmek, temiz, pâk, helâl ve sayısız mala delâlet eder. Yine bu hurmanın kurusunu görmek, hastalıktan
şifaya işarettir.
ACI ŞEYLER: Rüyada acı şeyler yediğini görmek, keder ve kötürümlükle tâbir olunur.
Rüyada acı biber yediğini görmek, biberler taze ve yeşil ise, sıhhat ve afiyete, dövülmüş halde kara veya kırmızı biber ise, fena bir haber almaya delâlet eder.
ACUZE (Yaşlı kadın): Rüyada çirkin ve yaşlı bir kadın görmek, uzun ömre delâlet eder. Bazı kere de dünyalığa işarettir.
AÇ BİR ADAM: Rüyada yardıma muhtaç aç bir adam görmek, ona yardım etmeye, açın elinden yiyeceğini aldığını görmek, yardım şöyle dursun, onun aleyhinde bulunmaya delâlet eder.
AÇGÖZLÜ: Rüyada birini veya kendini aç gözlülük halinde görmek, hafif bir hastalığa işarettir.
AÇIKGÖZ: Rüyada açıkgöz birini görmek, sabırsızlığa işarettir. Bazı kere de hırs ve tama' ile tâbir olunur..
AÇILIŞ: Rüyada herhangi bir yerin açılışını görmek veya orada bulunmak, ferah ve iyi günlere delâlet eder...
AÇMAK: Bir kimsenin rüyada bir kilit veya kapı açtığını görmesi, rızkın kolay kazanılacağına işarettir.
AD (İsim): Kişinin rüyada isminin değiştiğini görmesi, hayra, saadet ve selâmete işarettir.
Güzel bir isimle kendisine hitap edildiğini görmek, izzet ve şerefe delâlet eder.
Kör, topal, aksak ve sevimsiz bir isimle hitap edildiğini görmek, çirkin bir nam ile anılmaya delâlet eder..
* ADA: Rüyada ada görmek, ele girecek para ile tâbir olunur.
Adaya çıkmak, adadan bir şey almak, mirasa konmaya işarettir. Kendisi tarafından adaya bir şey götürmek ise, veraset ilâmı almaya delâlet eder.
Rüyada bir adadan ayrıldığını görmek, malın zarara uğrayacağına işarettir.
ADAK: Kişinin rüyada bir şey adadığını görmesi, hayırlı bir işe önder olacağına işarettir. Nezrettiğini yerine getirdiğini görmek, yeni bir iş tutmaya; adak satın almak da, muradına ermeye delâlet eder.
ADALE: Rüyada adale görmek, vücut bakımından zayıflığa işarettir ve sıhhatin bozulacağına delâlet eder.
ADA SOĞANI: Ada soğanı görmek, günah ve kötülükle yâd edilen bir kimseye delâlet eder. Elinde ada soğanı olduğunu görmek, kötülüklere meyletmekle tâbir olunur.
ADA TAVŞANI: Rüyada ada tavşanı görmek, bahtın açıklığına işarettir.. Görülen tavşan beyaz ise, evlenmek ile tâbir olunur.
ADAM: Rüyada herhangi bir adamı görmek, yeni bir arkadaş edinmeye işarettir.
ADAVET (Düşmanlık): Rüyada düşmanlık hâli görmek, dostluğa, arkadaşlığa işarettir. Bazı kere de tam tersi, kine, zulme, eziyete delâlet eder.
ADAY: Kişinin kendisini rüyada herhangi bir iş için